Betty White Öldü/Betty White is Dead

Bir fotoğraf karesinde maviyim. Bir evin giriş kapısına çıkan taş merdivenlerin son basamağına bir adım atmak üzereyim. Duvarda bir elim. Kolum incecik. Simsiyah kıvırcık, kısa kesilmiş saçlarım başıma sıkıca tutunmuş gibi, bir o kadar siyah gözlerim ufak yüzümde iyice kocaman açılmış, kameraya bakıyorum. Üzerimde belki o nefret ettiğimi hatırladığım polyester mavi elbise, göğüs kısmında aşağıya doğru inen, ortasında düğmeler etrafında fırfırları olan, plastik hissi veren, tenime sürtününce huylandıran o elbise. Beyaz çoraplarım var sanki ve siyah parlak önden bağlı ayakkabılarım. Mavi elbisenin bittiği yerde bacaklarım incecik.

Anlar yılları, mekanları aşar, kendi kolajlarını oluşturup belki yaşanmış, belki yaşanmamış fotoğraf kareleri çıkartır önümüze. O merdivenleri çıkarken donuyor sahne, o fotoğraf karesinde de donduğu gibi. Kim çekiyordu fotoğrafı hatırlamıyorum, neden beni merdivenlerden çıkarken çekmişti, neden uzaktan, neden son basamakta bilmiyorum. Yüzümde bir şaşkınlık, belki bir mutsuzluk seziyorum. Arkamda sanki yeşillik, ağaçlar, toprak bir yol var. Ama göremiyorum. Sadece orada olduklarını bliyorum. Rutubetli bir hava. Sonrasında, o ilk karenin devamı gibi önüme çıkan bir anın içinde, merdivenlerini çıkarak geldiğim o evin içindeyim. Yine her şey mavi. Anılarımda dolaştığımda annem de hep mavi. Bu ev İngiltere, Nijerya, Türkiye, hepsi ve hiç biri. Yerleştiremiyorum hiç bir yere, hiç bir ülkeye. Hiç gittiğimi hatırlamadığım bu evin girişindeki geniş alandayım. Sırtım girdiğim kapıya dönük. Üç kişi etrafımda. Ben ufak kalıyorum. Ortalarında. Önümdeki alanı görmüyorum. Beyaz bir çit gibi bir şey var belki de. Gerisi karanlık. Sola dönüyorum. Tanıdık. Sanki Bebek sırtlarındayız. Boğaza tepeden bakıyorum. Bir vapur geçiyor. Yaz vakti, akşamüstü, çay saati. Öğlen uykularından kalkılan, çayın mutfakta demlendiği, yanına pastaneden kuru pastanın belki sokak simidinin aldındığı saatler. Çayın koyu derin kırmızı kokusu yayılıyor etrafa. Yayılır çayın kokusu. Davet eder, neye davet ettiğini bilmiyorum. İyi bir his, güvenli. Klaus ve Kathy’nin evi, annemle babamın dostları. Ama Klaus ve Kathy hiç Türkiye’de yaşamadılar. Tamamı camlarla kaplı oda. Camlar kare kare, maviye boyanmış çelik çerçeveler. Bakışlarımı camdan çevirip aşağıya bakınca Danimarka’dayım. Sanki yerler ham ahşap, her şey maviye boyanmış. Kare kare camların önünde katlanan bir masa var…

Growing up TCK - Yesim Cimcoz

Turkish passport, German residency, schooled in England, Nigeria, the US and Turkey. Writer, teacher, entrepreneur, mother, wife, sister.